T.C. Anayasa Mahkemesi – BN: 2013/1012

iz avukatlik

Başkan : Serruh KALELİ
Üyeler : Mehmet ERTEN
Zehra Ayla PERKTAŞ
Burhan ÜSTÜN
Zühtü ARSLAN
Raportör : Cüneyt DURMAZ
Başvurucu : Nazmiye AKMAN
Vekili : Av. Ali İSLAMOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, 1973 yılında genel arazi kadastrosu ile kesinleşen tapu kaydına güvenerek satın aldığı ve adına tapu siciline tescil edilen taşınmazların, 2000 yılında yürütülen orman kadastro çalışmalarında orman sınırları içinde kaldığının tespit edildiğini, Orman Genel Müdürlüğünün açtığı tapu iptali ve tescil davası sonucunda taşınmazlarının orman vasfı ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiğini belirterek mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

 

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 28/1/2013 tarihinde Samsun 2. Asliye Hukuk Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinde Komisyona sunulmasına engel bir eksikliğin bulunmadığı tespit edilmiştir.

 

3. Birinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca, 20/2/2013 tarihinde başvurunun karara bağlanması için Bölüm tarafından ilke kararı alınması gerekli görüldüğünden, Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 33. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

 

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

4. Başvuru dilekçesindeki ilgili olaylar özetle şöyledir:

5. Samsun ili, Atakum ilçesi, Büyükomca mahallesinde bulunan taşınmaz 1973 yılında yapılan kadastro tespiti sonucu 765 sayılı parsel adı altında Hüseyin ve Yılmaz Arslan adlarına tespit ve tapu siciline tescil edilmiştir.

6. İmar uygulaması sonucu bu parselden ifrazen oluşan 5097 ada 2 ve 3 numaralı parsellerde kayıtlı taşınmazlar satış işlemi sonucu başvurucu adına tapu siciline tescil edilmiştir.

7. Taşınmazların bulunduğu yerde yürütülen ve 21/1/2001 tarihinde kesinleşen orman kadastrosu çalışmasında başvurucunun taşınmazlarının orman sayılan yerlerden olduğu tespiti yapılmıştır.

8. Orman Genel Müdürlüğü tarafından Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tapu iptali ve tescil davasında, başvurucunun taşınmazının orman sayılan yerlerden olduğu, özel mülkiyete konu olamayacağı, zilyetlikle iktisabının mümkün olmadığı, bu nedenlerle tapu kaydının iptali ile orman vasfı ile Hazine adına tapuya kayıt ve tescili istenmiştir. Mahkeme, 21/7/2011 tarih ve E. 2011/160, K. 2011/311 sayılı kararında, 5097 ada 3 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının kısmen, 5097 ada 2 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının ise tamamen iptaline, taşınmazların orman vasfı ile Hazine adına tapu siciline kayıt ve tesciline hükmetmiştir.

9. Başvurucunun temyizi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 24/5/2012 tarih ve E.2012/1889, K.2012/7875 sayılı ilamıyla hüküm onanmıştır. Karar düzeltme istemi ise aynı Dairenin 24/12/2012 tarih ve E.2012/12532, K.2012/14916 sayılı kararıyla reddedilmiştir.

 

B. İlgili Hukuk

10. 22/11/2001 tarih ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 1007. maddesi şöyledir:

“Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devlet sorumludur.

Devlet, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder.

Devletin sorumluluğuna ilişkin davalar, tapu sicilinin bulunduğu yer mahkemesinde görülür.”

 

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

11. Mahkemenin 16/4/2013 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 28/1/2013 tarih ve 2013/1012 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

12. Başvurucu, 1973 yılında genel arazi kadastrosu ile kesinleşen tapu kaydına güvenerek satın aldığı ve adına tapu siciline tescil edilen taşınmazlarının, 2001 yılında kesinleşen orman kadastrosu çalışmalarına dayanılarak Orman Genel Müdürlüğü tarafından açılan tapu iptali ve tescil davası sonucu bedelleri ödenmeksizin orman vasfı ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verildiğini belirterek, Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

13. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”

14. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.”

15. Anayasa’nın 169. maddesinin ikinci fıkrası şöyledir:

“Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.”

16. 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

“İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.”

17. Anayasa’nın 35. maddesinde herkesin, mülkiyet hakkına sahip olduğu, bu hakların ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı hükme bağlanmıştır. Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla, sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, ürünlerinden yararlanma ve tasarruf olanağı veren bir haktır (Anayasa Mahkemesinin 17/5/2012 tarih ve E.2011/58, K.2012/70 sayılı kararı).

18. Anayasa’da mülkiyet hakkının kapsamı diğer bazı maddelerde yer alan hükümlerle çerçevelenmiştir. Bu bağlamda ormanlara ilişkin 169. ve 170. maddelerde Anayasa’nın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkı güvencesinin çerçevesini belirleyen kurallar yer almaktadır (Anayasa Mahkemesinin 11/4/2012 tarih ve E.2011/18, K.2012/53 sayılı kararı).

19. Temel bir değer olarak çevrenin korunması ve herkesin çevreden eşit şekilde yararlanması hakkının bir uzantısı olarak Anayasa’nın 169. maddesinde ormanların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu belirtilerek bu alanlarda özel mülkiyet yasaklanmıştır. Bu nedenle belli bir sürenin geçmesiyle söz konusu alanlarda özel mülkiyet edinilmesi olanaklı değildir (Anayasa Mahkemesinin 12/5/2011 tarih ve E.2009/31, K.2011/77 sayılı kararı).

20. Mülkiyet hakkı mutlak bir hak olmayıp kamu yararı amacıyla sınırlandırılabilir ve bu sınırlandırmanın ölçülü ve orantılı olması gerekir. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) hem kıyılar hem de ormanlarla ilgili kararlarında kadastro tespiti ya da satın alma yoluyla tapulu taşınmazları edinen kişilerin tapularının, kıyı kenar çizgisi ya da orman alanı içinde kaldığı gerekçesiyle ve herhangi bir tazminat ödenmeksizin iptal edilmesini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Ek 1 No’lu. Protokolün 1. maddesinin ihlali olarak nitelendirmiştir. AİHM bu kararlarında çevrenin korunmasına ilişkin kamu yararı ile bireyin mülkiyet hakkının korunması arasında makul bir dengenin bulunması gerektiğini belirterek, karşılığı ödenmeksizin mülkiyet hakkına müdahale edilemeyeceği sonucuna ulaşmıştır (Anayasa Mahkemesinin 12/5/2011 tarih ve E.2009/31, K.2011/77 sayılı kararı).

21. Ormanların korunması amacıyla mülkiyet hakkına müdahale edilmesi meşru olmakla birlikte bu kamusal külfetin tamamının mülk sahiplerine yüklenemeyeceği ve kanun koyucunun buna uygun çözüm yolları bulması gerekeceği açıktır (Anayasa Mahkemesinin 12/5/2011 tarih ve E.2009/31, K.2011/77 sayılı kararı).

22. 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan Devletin sorumlu olduğunu, Devletin, zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu edebileceğini hüküm altına almıştır.

23. Başvuru konusu somut olayda, başvurucunun, 1973 yılında genel arazi kadastrosu ile kesinleşen tapu kaydına güvenerek satın aldığı ve adına tapu siciline tescil edilen taşınmazlarının, 2001 yılında yapılan orman kadastro çalışmasında orman sınırları içinde kaldığı tespit edilmiştir. Bu tespit üzerine Orman Genel Müdürlüğü tarafından açılan tapu iptali ve tescil davasında başvurucunun taşınmazlarının orman vasfı ile Hazine adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.

24. Orman İdaresi, 1973 yılında yürütülen genel kadastro işlemleri öncesinde orman sınırlarını belirlemesi gerekirken bunu zamanında yapmamış, kadastro tespitine süresi içinde itiraz etmemiş, bireyler adına tapular düzenlendikten sonra tapuya kayıt düşerek taşınmaz sahiplerinin malları üzerinde tasarrufta bulunmalarına engel olmamıştır.

25. Tapu işlemleri kadastro tespiti işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden işlemler olduğundan ve tapu kütüğünün oluşumu aşamasındaki kadastro işlemleri ile tapu işlemleri bir bütün oluşturduğundan, bu kayıtlarda yapılan hatalardan 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesine göre Devletin sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Burada Devletin sorumluluğu kusursuz sorumluluktur. Kusursuz sorumluluk tapu siciline bağlı çıkarların ve ayni hakların yanlış tescili sonucu değişmesi ya da yitirilmesi ile bu haklardan yoksun kalınması temeline dayanır. Çünkü sicillerin doğru tutulmasını üstlenen ve taahhüt eden Devlet, gerçeğe aykırı ve dayanaksız kayıtlardan doğan zararları da ödemekle yükümlüdür (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18/11/2009 tarih ve E.2009/4-383, K.2009/517 sayılı kararı). Bu işlemler nedeniyle zarar görenler, 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi gereğince, zararlarının tazmini için 11/1/2011 tarih ve 6098 sayılı Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresinde, Hazine aleyhine adlî yargıda dava açabilirler (Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 18/12/2012 tarih ve E.2012/7876, K.2012/14598 sayılı kararı).

26. Tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu sahibinin oluşan gerçek zararı neyse, tazminatın miktarı da o kadar olmalıdır. Gerçek zarar; tapu kaydının iptali nedeniyle, tapu malikinin mal varlığında meydana gelen azalmadır. Tazminat miktarı, zarar verici eylem gerçekleşmemiş olsaydı, zarar görenin mal varlığı ne durumda olacak ise, aynı durumun tesis edilebileceği miktarda olmalıdır. Tazminat miktarının belirlenmesinde öncelikli konu, tapusu iptal edilen gayrimenkulün niteliğinin ve değerinin belirlenmesi olup, araştırma yöntemi taşınmazın arsa ya da arazi olmasına göre farklılık arz edecektir (Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 13/12/2011 tarih ve E. 2011/8798, K. 2011/14624 sayılı kararı)

27. Yukarıda yer verilen Kanun hükümleri ve Yargıtay içtihatları göz önünde bulundurulduğunda, başvurucu, tapuda adına kayıtlı taşınmazların kendisi tarafından kullanılmasına veya tasarrufuna engel olacak nitelikte bir şerh düşülmesi veya tapu kaydının iptali hâlinde, söz konusu işlemin yapılması tarihinden itibaren 10 yıl içerisinde Hazine aleyhine adli yargıda tazminat davası açabilecektir. Yargıtay içtihatlarında tazminatın miktarının taşınmazın gerçek bedeli esas alınarak belirleneceği kabul edilmektedir. Başvurucunun kamu yararı nedeniyle tapulu taşınmazına el konulması suretiyle mülkiyet hakkına yapılan sınırlama el konulan taşınmazın gerçek bedeli esas alınarak ödenecek bir tazminatla başvurucu açısından dengelenebilecektir.

28. Anayasa’nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmak için ihlale neden olduğu iddia edilen işlem veya eylem için idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerekir.

29. Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan kanun yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (B. No: 2012/946, § 17, 18, 26/3/2013).

30. Başvurucunun maliki olduğu taşınmazların orman sınırları içinde olduğuna ilişkin kadastro tespiti üzerine Orman Genel Müdürlüğü tarafından açılan tapu iptali ve tescil davasının kabulü sonrasında tazminat talebiyle herhangi bir başvurusunun bulunmadığı görülmektedir. İdari ve yargısal başvuru yollarının tamamı tüketilmeksizin yapılan bir bireysel başvurunun kabul edilmesi mümkün değildir.

31. Nitekim AİHM, benzer bir şekilde, başvurucunun tazminat ödenmeksizin taşınmazının elinden alınması nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiğini ileri sürdüğü 15/5/2012 tarih ve 42936/07 numaralı Altunay/Türkiye kararında, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, Kasım 2009 tarihinde daha önceki içtihadında değişikliğe gittiğini, AİHM’nin bu konudaki içtihatlarına dayanarak, tapu kayıtlarındaki yanlış kayıtlardan kaynaklanan ayni hak ya da menfaatleri kaybolmuş ya da kısıtlanmış olanların tapu kayıtlarındaki düzensizliklerden dolayı Devleti sorumlu tutabileceğine hükmettiğini, kişilerin tapularının ait olduğu arazilerin orman arazisi olması nedeniyle iptal edildiğinde 4721 sayılı Kanun’un 1007. maddesi uyarınca tazminat talep edebileceklerini ilan ettiğini, tazminat miktarının söz konusu arazinin kullanılma şekli, niteliği ve değeri temelinde muhtemel getirisi ve emsal değerlerin dikkate alınarak değerlendirme yapılması gerektiğine dikkat çektiğini, bu başvuru yolunun halen düzenli olarak kullanılmakta olduğunu, ulusal mahkemelerin AİHM’nin içtihatlarını ve AİHS’ye Ek 1 No’lu Protokolün 1. maddesine dayanarak ilgili mevzuat hükümlerini uyguladıklarını, başvurucunun tapu belgesinin iptali yönündeki kararın kesinleşmesinden itibaren 10 yıl içinde tazminat talebinde bulunabileceğini belirterek, iç hukuk yolları tüketilmediği gerekçesiyle başvurunun kabul edilemez olduğuna hükmetmiştir.

32. Açıklanan nedenlerle, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasının yetkili derece mahkemeleri önünde tanınan başvuru yolları tüketilmeden bireysel başvuru konusu yapıldığı anlaşıldığından başvurunun, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

 

V. HÜKÜM

Başvurunun, “başvuru yollarının tüketilmemiş olması” nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA, yargılama giderlerinin başvurucu üzerinde bırakılmasına, 16/4/2013 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.

Başkan
Serruh KALELİ

Üye
Mehmet ERTEN

Üye
Zehra Ayla PERKTAŞ

Üye
Burhan ÜSTÜN

Üye
Zühtü ARSLAN

Submit a Claim,

Quickly and Easily

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor.

Life Insurance

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt.

We Finance Ones Our Off Finaancial Adviisors Receiver That We Got That Rigorous Training In Joe Gentleman’s Philoso
– admin

Lorem ipsum dolor sit amet, consectetur adipiscing elit, sed do eiusmod tempor incididunt ut labore et dolore magna aliqua. Ut enim ad minim veniam, quis nostrud exercitation ullamco laboris nisi ut aliquip ex ea commodo consequat.